“`html
Suriye’de Yeni Gelişmeler ve Diplomatik Trafik
Suriye’deki Esad yönetimi, son yaşanan olaylar sonucunda önemli toprak kayıpları ile karşı karşıya kalırken, gözler tekrar Ankara ve Moskova arasındaki yoğun diplomasi trafiğine çevrildi.
2011 yılında patlak veren Suriye iç savaşında her zaman kritik roller üstlenen bu iki ülke, mevcut gerginlikte de karşıt pozisyon alarak, durumu birbirinin politikalarına yüklemektedir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
Putin, Erdoğan’dan Esad yönetimine yönelik saldıran “terörist” grupları durdurmasını rica etti.
Öte yandan, Erdoğan da Putin’den, Şam’ın siyasi çözüm için daha aktif bir rol oynamasını beklediğini iletti.
Suriye iç savaşında 2020 yılından bu yana süregelen göreceli sükunet, Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) hükümet güçlerine karşı başlattığı saldırılar ile bozuldu ve iç savaşta yeni bir evreye geçildi.
HTŞ, kısa süre içerisinde Halep’i ele geçirirken, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) da YPG’nin Tel Rıfat ve Münbiç’teki varlığına karşı harekete geçmesiyle dikkat çekti.
Bu gelişmeler, sahada askeri güçleri ve siyasi etkileri büyük olan Ankara ve Moskova’yı tekrar faaliyete geçirdi.
İki ülke arasında ilk temas, Dışişleri Bakanları Hakan Fidan ve Sergey Lavrov arasında 30 Kasım’da kuruldu.
Lider düzeyindeki görüşme ise 3 Aralık’ta gerçekleşti.
Erdoğan ve Putin arasındaki görüşmenin ardından yapılan yazılı açıklamalar, tarafların süreçle ilgili farklı bakış açılarını yansıttı.
Ankara: Rejim Muhalefet ile Görüşmeli
Türkiye’nin açıklamasında, Suriye’nin toprak bütünlüğü desteklense de kalıcı ve adil bir çözüm için “Suriye rejiminin siyasi diyalog sürecine katılması gerektiği” vurgulandı.
Birleşmiş Milletler, 2254 sayılı Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde Suriye’de rejim ve muhalefeti bir araya getirerek bir siyasi çözüm süreci başlatmaya çalışmış, ancak Şam yönetiminin engellemeleri nedeniyle bu süreç ilerleme kaydedememiştir.
Türkiye ve diğer Batı ülkeleri, Astana Süreci ortakları olan Rusya ve İran’ı Esad yönetimi üzerinde yeterli baskı kurmamakla ve siyasi bir çözüm istememekle eleştirmektedirler.
Türkiye, Moskova ve Tahran’ı, Suriye ile normalleşme çabalarına yeterince destek vermemekle suçlamaktadır.
Cumhurbaşkanlığı’ndan gelen açıklamada, Erdoğan’ın “Suriye’de yaşanan gelişmeler kapsamında en önemli konunun sivil kayıpların önlenmesi olduğu” mesajını Putin’e ilettiği belirtilmiştir.
Kremlin: ‘Terörist’ Saldırganlık Son Bulmalı
Kremlin, liderlerin görüşmesine dair yaptığı açıklamada farklı bir yaklaşım benimsedi.
Putin’in, Suriye’de devlet otoritesine karşı başlatılan “terörist saldırıların” bir an önce sona ermesi ve rejimin tüm ülkede anayasal düzenin tesisi için desteklenmesi gerektiği iletildi. Ayrıca, Putin’in bu konuda Ankara’nın bölgedeki etkisini kullanması gerektiği ifade edildi.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova, 4 Aralık tarihinde düzenlediği basın toplantısında, Moskova’nın Suriye hükümetinin “terörist gruplara” karşı verdiği mücadeleye güçlü destek sunduğunu belirtti.
Zakharova, muhalif grupların yabancı güçlerden insansız hava araçları ve eğitim desteği aldığını iddia etti.
Ankara ve Moskova’nın farklı değerlendirmelerine rağmen, ortak bir vurgu olarak Tahran’ın da dahil olduğu Astana Süreci paydaşları arasında diplomasi ve koordinasyonun sürdürülmesi gerektiği öne çıktı.
Üç ülkenin dışişleri bakanlarının, 7-8 Aralık tarihlerinde Katar’da gerçekleştirilecek Doha Forumu çerçevesinde bir araya gelmeleri bekleniyor; ancak bu toplantının henüz kesinleşmediği bildirildi.
Geçmişte Yaşanan Krizler
Türkiye ve Rusya, 2000’li yılların başından beri ekonomik ve enerji alanında ortaklıklarını geliştirdiler.
Ancak, son on yıl içerisinde Suriye merkezli jeopolitik sorunlar nedeniyle birçok kez gerilim yaşadılar.
Türkiye, Suriye iç savaşında Esad yönetimini açıkça muhalif gruplar lehine destekledi.
Rusya ise 2015 yılından itibaren askeri gücünü Suriye’ye yönlendirerek, Şam yönetiminin devrilmesini engellemeye çalıştı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 24 Kasım 2015’te Rus uçağını düşürmesi, Ankara ile Moskova arasında örneği görülmemiş bir krize neden oldu.
Bu kriz, iki taraf arasında gizli diplomasi trafiği ile Haziran 2016’da aşıldı.
Aynı yılın sonunda Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlov’un suikaste uğraması, iki ülke arasındaki ilişkilere yeniden odaklanılmasına yol açtı.
Fakat taraflar, bu durumu sorunsuz bir şekilde geçiştirmeyi başardılar.
Astana Süreci’nin Başlangıcı
Türkiye ve Rusya, gerilim dolu dönemlerden sonra Suriye’de çatışmaların azalmasını sağlamak amacıyla daha yakın işbirliği yapmaya başladılar.
Bunun ilk adımını 2016 yılının sonlarına doğru, muhalifler ve sivillerin Halep’ten güvenli bir şekilde çıkarılmaları için bir koridor oluşturma çalışmalarıydı.
Bu süreç, İran’ın katılımıyla 2017’de “Astana Süreci” ismini aldı.
Kazakistan’ın başkenti Astana’daki toplantıların yanı sıra üç ülkeden liderler, dönüşümlü olarak gerçekleştirilen zirvelere ev sahipliği yaparak Suriye ile ilgili siyasi ve askeri gelişmeleri koordine etme amacı güttüler.
Ancak, Rusya’nın 2022 yılının Şubat ayında Ukrayna’ya yönelik askeri harekât başlatması, Suriye’nin Moskova’nın öncelikleri arasında arka plana düşmesine sebep oldu.
İdlib’de Uzlaşma Süreci
Türkiye ve Rusya’yı ciddi şekilde karşı karşıya getiren bir diğer önemli gelişme ise Suriye’nin kuzeybatısında bulunan İdlib bölgesindeki çatışmalardı.
2016 yılında yapılan uzlaşı ile Suriye’de dört gerginlik azaltma bölgesi ilan edilmişti; ancak Rusya ve Suriye’nin etkisiyle üç bölge muhalif grupların elinden alındı ve bu gruplar İdlib’e yönlendirildi.
Bu gruplar arasında El Kaide ile bağlantılı HTŞ ve El Nusra gibi örgütler de bulunmaktadır.
Türkiye ve Rusya, 2018 yılında İdlib’de silahlardan arındırılmış bir güvenli bölge oluşturulması üzerinde uzlaşmalarına rağmen, bu bölgeye yönelik Şam yönetiminin saldırıları istenen sonucu vermedi.
2020 yılının Şubat ayında, Rus hava kuvvetlerinin bölgede Türk askerlerinin bulunduğu bir konvoya saldırması sonucu 34 Türk askerinin hayatını kaybetmesi, yeni gerilimlere yol açtı.
Erdoğan ve Putin, bu gerilimin ardından bir kez daha bir araya geldiler ve 6 Mart 2020’den itibaren geçerli olacak yeni bir anlaşmayı duyurdular.
Bu mutabakatla, Türk ve Rus birliklerinin oluşturacağı güvenli koridorlarda ortak devriyelere başlama kararı alındı ve sağlanan çatışmasızlık durumu 27 Kasım 2024’e kadar devam etmesi planlandı.
“`