Tutmayın Manü’yü!

Trump’ın 5 Kasım’da seçimleri kazanıp ABD’ye yeniden başkan olması ihtimali arttıkça, medyada ve siyasal çevrelerde “ABD sonrası dönem” hakkında yorumlar, demeçler de artmaya başladı. 2003 yılında, o zamanki başkan George W. Bush zamanında ifade edilmeye başlanan, ABD’nin müttefiklerine sağladığı güvenlik desteğinden hasımlarının da yararlandığı, buna engel olmak için, Amerikan üslerinin boşaltılması ve birliklerin geri çekilmesi fikri, her ne kadar süre giden NATO’nun doğuya doğru genişlemesi fikriyle çelişse de hala gündemde.

Trump, kaybettiği 2020 seçimleri öncesi geri çekilme fikrini çok daha ayrıntılı olarak ortaya atmış, takvimler vermiş ve “Avrupalı ortaklarımız asalak tavırlarını terk ederek NATO paylarını arttırmazlarsa, Putin’e ‘Gel bunlara ne istiyorsan yap’ diyeceğim” diyerek, 1947’den beri devam eden Pax Americana (Amerikan Barışı) isimli güvenlik şemsiyesini kaldıracağını ilan etmişti.

Seçimleri Biden kazandı. ABD’nin Ukrayna üzerinden Rusya Federasyonu’nun dağılması ve bu suretle Çin’e “Büyük Savaş” stratejisi yolunun açılması planı da yürürlüğe kondu. Ancak yine de Biden, Afganistan, Irak ve Basra Körfezi çevresindeki bazı Amerikan birliklerini geri çekti. O günden beri de “Amerika’nın 1947 Planı’nı yürürlükten kaldıracağı fikri, jeopolitik analizcilerin gündeminden düşmedi. Bir kısmı bu planı kaygıyla, bir kısmı sevinçle tekrarlıyor.

“ABD’nin uluslararası koruyuculuğu sona ediyor” diye sevinenlerin başında ise, Fransa’nın, kendisi hiç askerlik yapmamış Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geliyor. Fransa 1966’da NATO’nun “entegre askeri komutasından” çekilmiş; 1995’te kısmen, 2009’da tamamen geri dönmüştü. O zamanki Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy bu kararı, NATO’nun doğru Avrupa’ya doğru genişlemesi planlarına muhalefet edebilmek için almıştı. Ancak onun ve Almanya başbakanı Angela Merkel’in muhalefetleri işe yaramamış, NATO, eski Sovyet müttefiklerini ve Varşova Paktı ülkelerini birer birer içine almıştı. François Hollande’ın ardından başkan seçilen Macron, 2017’den beri, “NATO’nun genişlemesi Avrupa’yı daha güvenli hale getirmedi; AB kendi savunma alt yapısını geliştirmeli, kendi ordusunu kurmalıdır” tezini işliyor.

Trump’ın, tekrar seçilirse, tüm dünyadan Amerikan birliklerini geri çekme fikrini, tamamen olmasa bile önemli ölçüde uygulayacağı görüşünün yaygınlık kazanması, Macron’a cesaret vermişe benziyor. Geçtiğimiz günlerde Avrupa gazetelerinde “Emmanuel Macron’un daha güçlü bir Avrupa vizyonu gerçek oluyor” manşetleri arttı.

Kendisine, ABD başkanınınki gibi bir askeri harekatı yönetmesine yarayacak uçak yaptıran Macron, 2. Dünya Savaşı’nı sona erdiren Normandiya Çıkarması’nın 80’inci yıldönümü törenlerinde tüm liderler barışçı demeçler verirken ülkesinin NATO envanterinde olan-olmayan nükleer silahlarının tüm Avrupa’yı korumaya yeteceğini söyledi. Avrupa’nın savunmasının Ukrayna’dan sonra çok daha acil bir öncelik kazandığını söyleyen Macron’un, ülkesini ABD sonrası dönemde sadece AB’nin değil tüm Avrupa’nın lideri olarak gördüğünü söylemek yanlış olmaz herhalde.

Macron’un, Fransa’nın nükleer şemsiyesinin Avrupa’yı koruyabileceğini düşünmekte yanılıyor olduğunu söylemek de hatalı olmasa gerek. ABD olmadan Avrupa’yı savunmak için Fransa’nın nükleer caydırıcılığından daha fazlası gerektiği açıktır. “Caydırıcılık” ile gerçek savaşı birbirinden ayırt etmek gerekir; Avrupa’nın Ukrayna üzerinden Amerika’nın yaptığı vekalet savaşına bakarak, Rusya’nın askeri gücü hakkında karar vermek tüm Avrupa’nın kaderi ile oynamaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

x